444 76 79
tr
tr
Sosyal Medya Hesaplarımız

Geçmişten Günümüze Suluova

30 Ocak 2017
Geçmişten Günümüze Suluova

Amasya’nın ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinememekle birlikle Amasya’da Kalkolitik Dönem’de yerleşikliğini kanıtlayan veriler özellikle Suluova’da ki höyüklerde yapılan yüzey çalışmaları sonucunda bulunan çanak, çömlek ve değişik silahların kalıntıları ile ortaya çıkmıştır. Amasya’nın doğal özellikleri burada yerleşik bir yasamın ortaya çıkmasında önemli bir etken olmuştur. Kalıntılar yerleşik yasamın başlamasıyla günlük ihtiyaçların ötesinde üretime geçildiğini göstermektedir. Kesin olarak bildiğimiz kentin adının ilk kez Helenistik Dönemde geçmeye başladığı ve özellikle Pontus-Roma savaşlarıyla duyulduğudur. Amasya’nın bilinen ilk adı Ameseia’dır. Roma imparatoru Septimus Severus’a özgü Ameseia sikkelerindeki yazıda Yunan tanrısı Hermes’in şehrin kurucusu olduğu belirtilmektedir.
Tarihin kaydettiği ilk zamanlardan beri Suluova/Amasya bölgesi jeopo¬litik bir öneme sahip bulunmaktadır.M.Ö. 300-100 yılları arasında sark ticaret yollarından birisi Bolu, Gerede,Taşköprü ve Vezirköprü üzerinden Amasya’ya ve oradan da Kafkaslar’a kadar uzanmakta idi bu nedenle bölge her dönemde cazibe merkezi olmuştur.
Suluova; coğrafi yakınlığı nedeniyle yüzyıllar boyu Amasya ile aynı tarihi olaylara sahne olmuş ve aynı devletlerin hâkimiyeti altında bulunmuştur.Bu birliktelik; Hitit, Frig, Kimmer, İskit, Lidya, Pers, Helenistik – Pontus,Roma, Bizans, Emeviler, Danişmend,Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde de kesintisiz olarak devam etmiştir.
Amasya ilk tarihî önemini, Büyük İskender’den sonra Pontus krallığının beşiği olmakla kazanmıştır. Pontus hâkimiyetinden sonra Amasya’ya, uzun süren Roma-Mithridates savaşları sonucunda Romalılar M.Ö. 70′ de hâkim olmuşlardır. Roma hâkimiyetinden sonra 711 yılında Amasya bölgesi Müslüman Arapların hâkimiyeti altına girmiştir. Ancak Araplar ile Bizans arasında şehri ele geçirme mücadelesi uzun yıllar devam etmiştir.
Sultan Alparslan, Malazgirt Savaşı’nı müteakip ünlü komutanlarına Anadolu’yu fetih ve ikta yetkisi verdiği sırada bu komutanlar arasında bulunan İbn-i Taylu Danişmend Ahmed Gazi, 1071- 1074 tarihi arasında Orta Anadolu’ya gelmiş; Kayseri, Zamantı, Sivas, Develi, Tokat, Niksar ve Amasya’yı alarak burada bir beylik tesis etmiştir. Yaklaşık 700 yıllık Bizans hâkimiyetinin sona ermesinden sonra Amasya/Suluova’da Türk-İslâm hâkimiyeti başlamıştır.
Danişmendli Emareti’nin Orta Anadolu’da Ermeni ve Gregoryanların yoğun yaşadığı Bizans yerleşimleri üzerinde kurulmuştu. Bu sebeple, Danişmendli siyasi yapısının kuruluşu daha zor tarihi şartlar altında gerçekleşmiş, Anadolu’da Hıristiyan nüfus ile meskûn bir bölgenin Türklerin denetimi altına girmesi ile bu yeni yapılanmanın bölgedeki gelişimi, Hıristiyan nüfus tarafından da kabul edilmesine bağlı olmuştur. Anadolu coğrafyasında Türk hâkimiyetinin gerçek¬leştirildiği Orta Anadolu Bölgesi’ndeki Yeşilırmak ve Kızılırmak havzalarında Malazgirt Savaşı’ndan sonraki otuz yıllık süreçte Danişmendliler tarafından Türk hakimiyeti tesis edildi ve Danişmendiler, bu havzalarda Türk hakimiyetini sadece askeri ve siyasî baskıya bağlı olarak gerçekleştirmediler.Bilakis, bu siyasî yapıyı tarıma dayalı bir süreç için de yerleşik Türk kültürünü tesis etmek suretiyle oluşturdular. Danişmendli-Türk Emareti, yerli ahali ile kısa sürede kaynaşmayı başardı. Nitekim Danişmend Ahmed Gazi öldüğünde Ermeni toplumu kendi dinî liderleri ölmüş gibi yas ilan ettiler.
Yaklaşık 200 yıl süren Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde; genellikle göç dalgalarıyla Türkistan’dan gelen Türkler, göçebe hayatı terk ederek şehir merkezlerine ve köylere yerleşiyor, Anadolu’ya çadırlarıyla, sürüleriyle bir daha geri dönmemek üzere geliyorlardı. Kayı, Bayad, Yazır, Dodurga, Avşar, Çepni, Çavundur(Çavuldur), Salur, Eymür, Alayundlu Boylarına mensup Oğuz Grubu Suluova/Amasya bölgesine gelerek buraları kendilerine yurt edinmişler¬dir. Kurulan bu yerleşim merkezlerinde dervişler ve mutasavvıflar için tekke ve zaviyeler oluşturulurken; âlimler ve öğrenciler için de medreseler birer kültür müessesesi olarak inşa edilmiştir.
1100 yılında Fransız, Alman ve Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu Kudüs’e gitmek üzere İzmit’ de toplanır. Fransız ve Almanlar, en kolay yolun Anadolu’nun güneyi olduğu fikrindedirler. Lombardlar ise bir yıl önce esir alınıp Niksar zindanlarında bulunan Bohemond’u kurtarmak için kuzeyden gidilmesi gerektiği görüşündedirler. Fransız ve Almanlar, Anadolu İçlerine girildiğinde Türkler tarafından perişan edileceklerini bildirirler. Bunun üzerine Bizans imparatoru Canik’de bulunan Peçenek Komutan Tatis/Tzatis’i haçlı ordusuna kılavuzluk yapması için İzmit’e davet eder. Tatis/ Tzatis beş yüz Peçenek askeriyle İzmit’e gelir ve Haçlılara rehberlik eder. Tatis/Tzatis ve askerlerinin Peçenek olduğu ilim alemince kabul edilmiş bir gerçektir.Tatis ve Peçenek askerlerinin rehberlik ettiği Haçlılar, Amasya yakınlarında bir ovaya(Suluova) ulaşıp konaklarlar. Selçuklu ve Danişmendlilerden oluşan Türk ordusu bir gecede Haçlıları dağıtır. Haçlılar çok büyük kayıplar verirler. Tatis ise kaçmayı başarır. Daha sonra Danişmendlilerle arası açılan Anadolu Selçuklu Sultanı II.Kılıç Arslan 1175 yılında şehri ele geçirerek Danişmend hâkimiyetine son vermiştir.
Anadolu Selçuklu hâkimiyeti 1243 Kösedağ bozgununa kadar devam etmiş, son Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Mesud’un oğlu Taceddin Altınbaş şehri bir müddet elinde tuttuysa da Sivas hükümdarı Eretna Bey şehri ele geçirmiştir. Eretnaoglu Ali Bey’i yenen Hacı Şadgeldi, Amasya bölgesine hakim olmuş, Kadı Burhaneddin ile mücadelesine rağmen şehri elinde tutmayı bilmiştir. Onun ölümü üzerine Amasya emiri olan Ahmed Bey, Kadı Burhaneddin’in ken¬disine karsı devam eden mücadelesinden usanmış olduğundan Yıldırım Bayezıd’a müracaat ederek kendisine başka bir sancak verilmesi karşılığında şehri terk etmek istemiş, sancak beyliği görevi ile Amasya’ya gönderilen Şehzade Mehmet Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusu 1393’te şehri Osmanlı hâkimiyetine katmıştır.
XIV. yüzyılda büyük bir hızla güçlenen, Anadolu’da birliği sağlamaya çalışan Osmanlılar, Amasya’yı topraklarına kattıktan kısa bir sûre sonra Ankara Ovası’nda büyük acı yaşadılar. Timur ile Yıldırım Bayezıd arasında ki mücadelenin Timur lehine sonuçlanması ve Yıldırım’ın esir düşmesi sonucunda, yüzyıllık emek bir anda yok olma noktasına gelmiştir.
1402 yılında Timur tarafından Kara Devletşah Amasya’ya emir olarak atanmış, fakat Kara Devletşah Amasya halkı ve ileri gelenlerince zalim bir insan olarak bilindiğinden onun emirliği tanınmamış ve şehre girmesine izin verilmemiştir. Bunun üzerine Kara Devletşah Hakala (yolpınar) Köyü’nde konaklamış ve burada şehrin diğer kısımlarına hükmetmiştir.
Amasyalılar Timur Han’a müracaat ederek Kara Devletşah’ın ahval ve zalimliğinden bahsetmeleri ve adi bir köleni gönder, ita’at ideriz, lâkin zalim Kara Devletşah’a ita’atten bizi afv idiniz!” demişlerdir.
A.Hüseyin Hüsameddin Efendi’nin Tarih-i Yezdi’den alıntı olarak anlattığı olaya göre, “bu müracaatların üzerine Timur kendi oğlu Kara Mehmed Sultan ile hocasını önemli bir askeri güç ile birlikte Amasya’ya göndermiştir. Bu heyetin Amasya’ya geldiğini gören Amasya Valisi Yakut Paşa kendisini tehlikede görerek şehri terk etmiş, Bolu’ya giderek durumu Sultan Mehmed’e arz etmiştir.
Timur Han’ın şehre göndermiş olduğu heyet, şehrin ileri gelenlerini ve alimlerini bir araya getirerek onları imtihana tabii tutmuşlardır. Bu im¬tihanı kazanmaları halinde Amasya şehrine dokunulmayacaktı. İmtihanı kaybetmeleri halinde ise şehri bekle¬yen sadece felaketti. Sorulan sorulara Gümüşlü-zade Pir Şücaeddin İlyas Çelebi doğru cevaplar vererek şehri felaket¬ten kurtarmıştır. Bu imtihanın ardından Kara Mehmed Sultan, Kara Devletşah’ın yerine Amasya Valiliği’ne Sadgeldi Paşayı tayin ederek şehirden ayrılmıştır.
Kara Devletşah, Şadgeldi Bey’in Amasya emirliğine tayinini gördüğü halde, ne emirlikten vazgeçiyor nede Hakale’den ayrılıyordu. Zalimliğine ise devam ediyordu. Kendisini oradan gönderecek herhangi bir güç bulunmamaktaydı.
Amasya ileri gelenleri, uzun münazaralar sonrasında Türklerin saadet ve ikbali, milletin birliği için nüfus sahibi, ikti¬dar sahibi sözü geçecek birisine ihtiyaç olduğuna karar vererek bu vasıflara sahip olarak gördükleri Bolu’da bulunan Şehzade Çelebi Mehmed’i şehre davet ettiler. Bu dönemde Merzifon ve Gümüş Kazalarının emiri Hakaleli Abadoğlu Hacı Mehmed Bey ve Gümüş Kadısı Osmancıklı imam Tayyisoğlu Hacı Halil Efendi idi.
Kara Devletşah’ın maiyetinde o zamana göre pek mühim kuvvet vardı. Şehzade’nin beş yüz süvarisine karşı kuvveti on bin süvariden fazla idi. Merzifon ve Gümüş emiri Hakaleli Hacı Bey’in biraderi Abdullah Bey Hakale’ de ikamet ediyor¬du. Kara Devletşah, Osmancık emiri ve İsfendiyar beyin Şehzadeye karşı yapmış oldukları planları Çelebi sultana ha¬ber vermişlerdir. Daha sonra düzenledikleri bir ziyafet de sarhoş ettikleri Kara Devletşah ve askerlerini ani bir baskınla Çelebi Mehmed’ in adamları dağıtmışlar ve bu baskında Kara Devletşah öldürülmüştür. Hakale Köyü ve civan Kara Devletşah belasından kurtulmuştur. Bu olaydan sonra Amasyalılar Hakale önüne gelerek Sultan Çelebi Mehmed’i karşılayarak ona bağlılıklarını bildirmişlerdir.
11 yıllık Fetret Devri’nden sonra sağ kalan ve duruma hâkim olan, Çelebi Mehmed’ dır. Çelebi Mehmed kardeşle¬riyle başlayan saltanat mücadelesini kazandıktan sonra Amasya halkının kendisine yaptığı yardımları unutmamış ve şehrin ileri gelenlerinden Yörgüç Paşa’yı Beylerbeyliği’ ne atamıştır.
Osmanlılar Amasya’yı Şehzâdeler’in idarî ve askerî tecrübe kazandıkları, eğitim gördükleri Şehzâde sancağı yapmışlardır. Çelebi Mehmed ile başlayarak XV. yüzyılın sonuna kadar birçok Osmanlı Şehzadesi’ni barındıran Amasya bu süre içinde -küçük kesintiler dışında- bu konumunu korumuştur. Çelebi Mehmed’ den sonra Şehzâde Murad, Ahmed Çelebi, II. Mehmed (Fatih). Alâeddin, II. Bayezid, Ahmed burada valilik yapmışlardır. Amasya’da ölen Ahmed Çelebi Şehzâdegan Türbesi’nde yatmaktadır. Mehmed Çelebi’den sonra II. Murad, II. Mehmed ve II. Bayezid sırayla Osmanlı tahtına çıkmışlardır.
Osmanlı tarihinde Amasya şehri; “Şehzade Sancağı” olarak anılmasının yanı sıra, “Anadolu’nun Oxford’u” methiyesiyle övülen bir Kültür ve İlim Merkezi olmuştur. Bu dönemde ilçemizden -özellikle Hakale Nahiyesi’nden- çıkan ilim ve irfan sahibi kişiler Amasya’nın ilim ve kültürüne önemli katkı sağlamışlardır.
Amasya 1386 yılında Yıldırım Bayezid ile başlayan “Şehzadeler Şehri” ünvanını 1568 yılına kadar tam 182 yıl sürdürmüştür. Ancak Şehzade Mustafa’nın katlinden sonra, İstanbul’a daha yakın olan şehzade sancaklarının öneminin artması ve Amasya’nın başşehirden uzak olması sebebiyle XVI. yüzyıl ortalarından itibaren şehir bu özelliğini kaybetmiştir. Bundan sonra Amasya, merkezden tayin edilen sancak beyleri tarafından idare edilmiştir.